Yılmaz Sunucu Konuk Yazarlar

yusuf_bodur
20.02.2015

*AK YARINLAR YOLDAŞLIĞI

(Farklı ve güzel bir çalışma idi . . . )

Çalıkların kızı Hacıimamlar’ın gelini annem Kadriye Bodur’un, “Bizim Yılmaz” dediği benimse 1972 yılından bu yana Yılmaz abim; “ Yusuf biz facebook’ da niye arkadaş değiliz,” sorusunu yöneltince, biraz suç bastırmak için, biraz da ne diyeceğimi bilemememin telaşıyla “Kardeşler arkadaş mı olur?” cevabını yapıştırdım. Tebessümle karşıladığı cevaptan sonra ilk mesajı; sitesinde bana bir köşe verdiği, ikinci ayın ilk yarısına doğru yazıyı beklediği oldu.
Kırk yıl öncesi gibi; YARIN isimli ve Ak yarınlar İçindir alt başlığı ile Uşak Halkevi Şubesinin Ylmaz abi önderliğinde övünçle hatırlanacak gazetecilik deneyimim. 12 Mart faşizmi, idam sehpalarıyla balyoz harekatlarıyla ülkemizi bir karabasan gibi sardığından, korkusuzca Uşak’tan haykıran kendince gür bir sesti YARIN. Nisan sayısında Köy Enstitülü öğretmenlerle röportaj yapma görevini bana vermeden önce röportaj teknikleri konusunda bir de kısa dersler vermişti. Yazma sorumluluğunun ürkütücü zorluğundan habersiz, cahil cesaretiyle işe soyundum. Bizleri onlar okutmuştu. Bizleri derinden etkilemişler, vatanseverliği, halka karşı borçluluk duygusunu, disiplini onlardan almıştık. Ancak bütün bunların Köy Enstitülerinden kaynaklandığının ayırtında değildim. O röportajla, Köy Enstitülüleri ve Köy Enstitülerini tanıdığım kadar ülkemize ihanet edenlerin ölümcül darbeyi bu eğitim yuvalarını kapatmakla vurduklarının ayırtına çok iyi vardığımı hatırlıyorum. Hatırladığım insanlar ve olaylar, bugün çevremde olmasından mutlu olduğum insanlar. Hepsi güzel, kırılamayacak kadar değerli insanlar. Diğerlerini sanırım belleğim siliyor. Anı da da olsa çirkinliklere basitliklere yer vermemek güzel bir şey. Yılmaz abimle hatıralarımız, unutulmaması gereken güzellikler. Ve onu kırmam mümkün değildi. Yazmak zorundayım. Uzun zamandır yazmayı, yaşanmışlıklardan bir şeyler bırakmayı düşünüyordum. Yaşadıklarımın ışığında hayata dair özgün çözümlemeler yapacak birikim olmasam da, en azından kendimce sorularımın olacağını, bunu da yazmam gerektiğini düşünüyorum.
O kadar uzun süredir yazmaktan uzaklaşmıştık ki; ürküntü duymamak olası değil. 1970'den bu yana Cumhuriyet Gazetesi okuru olmanın verdiği cesaret de olmasa kalem ele alınmaz. O köşe yazarlarının peynir ekmek yeme rahatlığında yazdıkları duygusu uyandıran akışkan yazılarını okudukça yazmak çok kolaymış gibi bir hisse kapılıyor insan. Oysa kalem kurşun gibi ağır, dibe çekiyor insanı. Yılmaz abimin isteği, kendimce bocalamalarımda kalemi elime alma yönümdeki çekincelerimi örttü. Onun desteği ile yazmazsam demek ki bu iş olamayacaktı, en azından bunun adını koyarız. Önderliği için öğretmenliği için ağabeyliği için sonuz teşekkürler.
Herkesin sokaklara çıkmaya korktuğu günlerde YARIN “ak yarınlar içindir” i ve Uşak Halk Evi Şubesini bizlere okul olarak sunan Yılmaz ağabeyimle yaşadığım o günlerin yoldaşlığında yaşadıklarımı ve Uşak’ın yaşadıklarını burada sizlere anlatmaya çalışacağım. Kırk yıl öncenin özlemlerimizi görebileceğimiz yakın gelecekteki yıllara…
Yusuf BODUR
NOT; *YARIN Ak Yarınlar İçindir isimli dört sayfalık Sanat –Edebiyat dergimizi o günün koşullarında Uşak’ta hazırlayıp Kastamonu ‘da Siyami ÖZEL dosta gönderiyordum. Uşak’ta bastırma olanağı yoktu. O günün koşullarında yurt içinden ve dışından 1000 abonemiz vardı.