Yılmaz Sunucu Konuk Yazarlar

sadik_usakligil
06.07.2014

ESKİ UŞAKTA MÜZİK VE EĞLENCE

Rahmetli babam (Memduh Uşaklıgil) ve onun yakın arkadaşlarıyla sohbet etmeyi çok severdim. Onların o uzun, sazlı sözlü yaren toplantılarında uykum iyice bastırana kadar oturur, hem çeşit çeşit lezzetli mezelerden otlanır hem de sohbetlerini ilgiyle dinlerdim. Daha küçücük yaşımda Milli Koruma Kanunu, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Atatürk'le İnönü çekişmesine dair dedikodulardan haberdardım ve İnönü'nün kindar(!) olduğu, Bölükbaşı'nın espritüelliği, Menderes sayesinde milletin elinin biraz rahatladığı ( o zaman öyle hissediyor ve öyle anlatıyorlardı) gibi politik görüşlere sahiptim. Daha 8-9 yaşındaydım. İktidarı kaybetmiş olmasına rağmen İnönü'ye karşı hemen herkeste hâlâ bir bıkkınlık, kızgınlık vardı. Menderes gerçekten de bir umut yaratmıştı. Hem onu desteklemek isterler, ama bir yandan da korkarlardı: "Ya memleketi batırırsa?".... Yok, her şeye rağmen bir sigortamız vardı: "Yok korkmayın, bunlar memleketi batırma yoluna girerlerse İsmet Paşa müsaade etmez !" derlerdi. Yani İsmet Paşa'ya karşı bıkkınlık ve güven bir arada... Sonra biri atılır "Haden yeterin gali. Acık da Nihavent "meşk" edemin derdi. Babam Uşak Müzik Derneği'nin kurucularından ve ilk başkanıydı. Sözünü ettiğim arkadaşları da birer tüccar, esnaf veya memur ama tümü de müziğe sevdalı amatör müzisyenlerdi.

Babam ve diğerleri enstumanlarını alır, büyük bir ciddiyetle akortlarını kontrol ederlerdi. Yamalı İsmail'in kanunu, akordu en uzun zaman isteyen enstrumandı. O kadar teli elindeki anahtarla tek tek akortlaması gerekiyordu. İşte bu beni biraz sıkardı, ama sonucun harika olacağını bildiğimden sabırla beklerdim. Babam, Osman Samantır, Terzi Sadık kemanda, Hüsnü Kâzım Özler udda, Veteriner Yunus Bey (Herkes ona Yoonis Bey derdi) tamburda, gırnatacı Yaşar klarnette, Raşit Çakaloz udda,....Bir çoğunun da adını hatırlayamıyorum şimdi....

Önlerinde mutlaka nota sehpaları olurdu. Evet, çünkü bu insanların çoğu nota biliyorlardı ve Türk müziğine çok ciddi yaklaşan insanlardı. Bu müzisyenlerin içinde çok ilginç üç kişiyi anmam gerek. Birincisi hâlâ eşine benzerine rastlayamadığım bir ıslık ustası olan Arap Ali (Ali Uluğdur). Islıkla nefis bir ney sesi çıkarırdı. Hatta babam anlatırdı: İstanbul'da Ali Uluğ'la çok ünlü bir saz heyetinin çaldığı bir gazinoya gitmişler. Ali Amca oturduğu masadan ıslığıyla fasıla katılmış. Sadi Işılay fasıldan sonra masaya gelip Ali Amca'dan kendileriyle kalmasını, ıslıkla müzik yapmasını ısrarla rica etmiş. İkinci ilginç kişi saat tamircisi Humalı Halil'di.Bu adam da Türk müziğini, bir Batı müziği enstrumanı olan mandoline büyük bir ustalıkla uygulardı. Türk müziğindeki koma sesler mandolinde yoktur. Fakat babam "Yahu Halil ne yapıyo ediyo, komaları mandolinde doğru çıkarttırıyo" diye şaşardı. Üçüncü kişinin maalesef adını hatırlamıyorum. Bu adamcağız hiç bir enstruman çalmaz, ama gruptan da hiç ayrılmaz, sessizce "sırasını" beklerdi. Heyet "Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde"yi çalmaya başlayınca oturduğu yerde biraz toparlanırdı. "Bülbül sesi var" kısmına gelir gelmez ıslıkla müthiş başarılı bir bülbül taklidi yapardı. O âşık bülbüller gibi gittikçe coşarak öterken diğerleri parçayı çalmaya devam ederlerdi. Bu adamcağızın görevi de buydu.

Mevsim yazsa bu sohbet, içlerinden birinin bağında havuz başında olurdu; mevsim kışsa, uygun olan bir evde... Kadınlar da bir arada, kenarda oturup fasılı dinlerlerdi. Biz çocuklar bir dolu fındık fıstık yemekten, geceleyin de arkadaşlarla bir arada olup oynamaktan müthiş keyif içinde, kâh babalarımızın yanına kâh annelerimizin yanına giderdik. Ailecek, cümbür cemaat yapılan eğlence geceleriydi.En azından genişçe bir grup insan Uşak'ta böyle yaşıyordu. Hatırladıkça özlemle burnum sızlıyor hâlâ.

bedestan_de_musiki

Eski Uşak'ta müzik ve eğlenceye devam edeceğim.