Yılmaz Sunucu Konuk Yazarlar

sadik_usakligil
14.09.2014

ESKİ UŞAKTA MÜZİK VE EĞLENCE 2

Geçen yazımda, babamın da mensubu bulunduğu Uşak Musiki Derneği'nin kendi aralarında, aileleri ile birlikte evlerde ve bağlarda yaptıkları müzikli eğlenceleri anlatmıştım. Bu grubun insanları Uşak'ın yarı­resmi sosyal hayatında da çok aktiftiler. "Yarı­resmî" derken o yılların Halkevlerini kastediyorum. Tek parti dönemi. Babam ve arkadaşları Uşak Halkevi'nin Musiki Kolu'na üye idiler. Akşamları dernekte, evlerde, bağlarda zaten sürekli bir araya gelip çok sevdikleri klasik Türk musikisini icra etmekte olan bu ekibe Halkevi de sahip çıkıp onları kendi bünyesine almıştı. Bu çalışmaların hepsi amatör tabi. Halkevlerinin bir çok "kolu" vardı; avcılık, dağcılık, tiyatro, musiki, kütüphane ve sergi kolu gibi... Uşak'ın hevesli gençleri ilgi duydukları alana göre Halkevi'nin sunduğu olanaklardan (oda, masa, sandalye, konser organizasyonu gibi..) yararlanma imkanı buluyorlardı.

Türk musikisi aşığı babam ve arkadaşları da her akşam Halkevi binasında ya Nihavent, ya Rast ya da Mahur makamlarını güzel güzel "meşk" ederlerken (Galiba yıl 1926) Ankara merkezden bir haber gelir: "Bundan böyle resmi dairelerde Alaturka musikinin icrası ve öğretilmesi yasak !" Bu yasak sanıldığı gibi tamamen yasaklama şeklinde değildi. Sadece Devlet ve Devlet Radyosu, Halkevi gibi kurumlarda yasaklanmıştı. E, şimdi ne olacak? Bizimkiler Halkevinin sunduğu olanaklardan mahrum mu kalacaklardı? Düşünün, emirlerinde istedikleri enstrumanlar, dayalı döşeli bir oda ve koskoca bir konser salonu.... Bizimkiler başlamışlar Batı müziği öğrenmeye. Notalar getirtmişler, ortaokula tayin edilen bir müzik öğretmeninden yararlanmışlar ve bir orkestra kurmuşlar. Babam o orkestraya "cazbant" derdi.Tuna Dalgaları, La Cumparsita, Ramona gibi o zamanın popüler Batı melodilerini ve Türkçe tangoları babam gayet güzel çalardı. Ama akşamları evlerde bağlarda Türk müziği "meşk" etmeye devam... İyi de Batı müziğinde yeri olmayan ud, kanun gibi enstrumanları çalan arkadaşlar ne olacak? Onları da elbette dışlayamazlardı. Bu amcalarım da başlamışlar süratle mandolin öğrenmeye.

Bir gün, o zamanki Parti Baş Müfettişi Behçet Kemal Çağlar Parti'yi ve Halkevlerini denetlemek için Uşak'a gelmiş.Tanışmışlar. Adam da çağdaş musikinin Abadolu şehirlerine kadar girmiş olmasından duyduğu memnuniyeti uzun ve hamasi bir nutukla belirtmiş. E, o zaman Uşak küçücük bir yer. Bu büyük adamı akşam da ağırlamak lazım. Kaymakamı, Halk Partisi ve Halkevi büyüklerini ve ve Behçet Kemal Çağlar'ı alıp bir arkadaşlarının güzel bir bağına götürmişler. Eh rakı da var tabii. Bizimkiler yeni öğrendikleri Batı parçalarını Behçet Kemal Bey'e çalmışlar ve "aferin" de almışlar ama rakıyla da Batı müziği gitmiyor ki be birader. Klarnetçi Yaşar, bir ara oluşan sessizlikten yararlanarak o güzel yaz gecesinin berrak ve yıldızlı gökyüzüne doğru salıvermiş bir Mahur taksim. Bağ evinde saklanan udlar kanunlar da çıkmış ortaya. Yavaş yavaş başlamışlar fasıla. Behçet Kemal Çağlar da büyük bir coşkuyla şarkılara katılmış. Ertesi sabah bu parti büyüğüyle vedalaşırken adam babama doğru eğilip "Bu yasak fazla sürmez, siz böyle durumu idare etmeye devam edin" demiş.

İlişikteki fotoğrafta bu "cazbandı"görüyorsunuz. Ortadaki hanım kim bilmiyorum. Sanırım orta okul müzik öğretmeni. Resimde gördüğünüz gibi bütün udîlerin elinde birer mandolin var. Fotoğrafta tanıyabildiklerim: Ön sırada soldan birinci Raşit Çakaloz, üçüncü Ali Uluğ, beşinci (önde ayakta) Memduh Uşaklıgil. Arka sırada ikinci Hüsnü Kazım Özler.

bedestanda_musiki