Yılmaz Sunucu Konuk Yazarlar

sadik_usakligil
23.09.2014

ESKİ UŞAKTA MÜZİK VE EĞLENCE 3

İLK BALOLAR, DANS VE DANS MÜZİĞİ

Kurtuluş Savaşı'nın ardından yeni yönetimin devraldığı Anadolu, savaşlardan, isyanlardan yanmış yıkılmış, bütün iktisadi bağlantıları çökmüş, âdeta bir harabe halindeydi. Halk son derecede cahil bırakılmıştı. Okur yazarlık oranı % 2 civarındaydı. Bu küçücük yüzdenin de belki sadece % 3-4'ü kitap, gazete okuyan insanlardı. Büyük bir çoğunlukla köylerin yolu yoktu. Sağlık ocakları, okulları yoktu. Savaşı zaferle kazanan Mustafa Kemal ve arkadaşları büyük bir hırs ve azimle ülkemizi bir an önce bu geri görünümden kurtarmaya can atıyorlardı. O zamanki Anadolu'nun acıklı durumunu inkâr edenler sadece kötü niyetli oldukları için inkâr ederler. Bu ivedi ihtiyaç, geçen yazımda değindiğim "alaturka musikinin devlet kurumlarında icrasının ve öğretilmesinin yasaklanması" gibi, bazı hatalı, özentili, saçma adımların atılmasına da sebep olmuş olabilir ama bu kadro ülkemize hızla çok dinamik bir yapı kazandırmayı başarmıştır ve inkâr eden hainler ne derlerse desinler, bu çok büyük bir başarıdır. Bu kadronun gördüğü çare "çağdaş" yaşam standartlarına ülkemizin bir an önce kavuşmasıydı.

Çağdaş yaşam tarzını bütün Anadolu'ya yaymak görevi Milli Eğitim Vekâleti'nin yanı sıra Halkevlerine verilmişti. Uşak Şeker Fabrikası gibi büyük iktisadi devlet kurumları da çaplarına göre bu görevi üstlenmişlerdi. Bu yüzden Uşak Şekerspor Kulübü vardı, bu yüzden Şeker fabrikasının bir orkestrası vardı ve balolar tertip edilirdi, bu yüzden Şeker Fabrikası'nda bol süt veren mantofon inekleri beslenir ve köylünün bunu bizzat görmesi sağlanırdı.

Uşak Halkevi'nde de çeşitli vesilelerle balolar düzenlenirdi. Bunların bazıları maskeli balolardı. Evet, balo bizim kültürümüzde olmayan bir şeydi, bir özentiydi ama arkasında büyük bir gerilikten kurtulma güdüsü ve çabası vardı. O günün şartlarını ve psikolojisini hiç kaale almadan bu günden bakarsak "devlet destekli balo" fikri insana komik geliyor.

E, haydi Uşak gibi o sıralardaki nüfusu taş çatlasın 15-16 bini geçmeyen küçük bir kasabada, "emir demiri keser" metoduyla memurları ve bazı tüccarları eşleriyle birlikte papyonlar ve smokinler giyip baloya gelmeye ikna ettiniz, peki dans müziğini kim çalacak? Tabii ki aslında birer alaturka musiki aşığı olan ama devletimizin emirlerine uymayı da bir görev kabul eden müzik heveslisi genç esnafa düşüyordu bu görev. Yani babamların arkadaş grubuna. Tamam, notası olduktan sonra her türlü müziği icra edebiliyorlardı ama bir dans orkestrasında, trompet, trombon türünden bir borulu enstruman ve bir de bateri bulunması şarttı. Askerde biraz bu işi öğrendiği için belediyede bir iş verilerek belediye bandosuna alınmış yetenekli bir tromboncu genç buldular. Dans müziği bilmiyordu ama öğrenecekti. Bateri de yoktu. Ne gam ! Bandonun davuluna bir pedal uydurdular, yine bandoya ait bir zili davulun üstüne monte ettiler ve bir trampeti de sandalyenin üstüne koyunca oldu sana bateri.

Önce Tuna Dalgaları valsiyle başlıyorlar, sonra tangolara geçiyorlardı. La Cumparsita, Zehirli Bir Çiçektin, Dinle Sevgili Dinle, Papatya Gibisin Beyaz ve İnce... En son da zamanın moda dansı çarlistona geçiyorlardı: "Garson bira getir, garson şıra getir, garson, hoptiri çartlistooon".... Babam, sadece karı kocaların yaptıkları veya kız kıza yapılan danslardan sonra, atmosfer müsaitse, en sonunda Harmandalı çaldıklarını söylerdi. Batı enstrumanlarıyla çalınan halk müziği "alaturka" sayılmıyordu. O zaman da kaymakam bey, mal müdürü falan, frakların üstünü çıkarıp, papyonları gevşetip büyük bir zevkle Harmandalı oynuyorlardı.

cazband_3

Bir balo sonrasında "cazband" poz vermiş. En arkada mandolin çalan İsmail Yamalıoğlu, onun önünde kağıt şapkalı kemancı Memduh Uşaklıgil, Ellerinde bagetler olan Ali Uluğ (Arabali).

cazband_4

"Bateride" Memduh Uşaklıgil. Soldaki kemancı Osman Samantır. (Maalesef diğerlerinin adını bilmiyorum.)